qazaq culture

buy tickets

tk
English Қазақша Русский Turkçe 中国语文科 العربية Español Français
/ Makale
DARYA ŞVALEVA'NIN BAKIŞ AÇISIYLA KAZAK BOZKIRI
Fransız sanatçısı Darya Şvaleva Kazak bozkırını kendi bakış açısıyla göstermeye çalıştı. Astana'da "Kamışın Fısıltısı" adlı grafik çalışmalarından oluşan kişisel bir sergi duzenleniyor. Sanatçı 3 yıl önce ülkemize taşındıktan sonra Kazakistan tarihi ve kültürüyle ilgilenmeye başlıyor, dolaysıyla etkisini incelemeye çalışyor. Bu röportajda Darya, dünyaca ünlü yazar Cengiz Aytmatova’nın eserlerine ilgili sevgiyi, Kazak bozkırlarına yaptığı sinirsiz yolculuğu hakkında ve tarihin önemli sayfalarının kendisine ne kadar yakın olduğundan bahsetti.

Gazeteci: Darya, bildiğimiz kadariyle bu sizin Kazakistanda gerşekleşen ikinci serginiz, doğru mu?

Darya: Doğru. İlk kez 2022’da Kulanşi Gallerisinde Leyla Mahat iş birliğiyle gerçekleştirildi. Astana'daki ilk sergimi ve izleyiclerle ilk buluşmamı sevgiyle dolu hatırlıyorum ve bugün SalSeri galerinin eşsiz ve güzel mekanında eserkerimi ikinci kez sunmanın mutluluğunu yaşıyorum.

Gazeteci: Kendinizden birazcık bahseder misinizKazakistana taşınmadan önce neredeydiniz

Darya: Ben göçebe hayatını seven bir insanım. Çocukluğum ve gençliğim Uralda, daha sonra Perm'de geçti. Eğitimi Fransa'da devam ettim ve 10 yıl boyunca Sent-Denis şehirinde Tarih ve Sanat Müzesi'nde çalıştım. Kiev, Ukrayna'da bir sanatçı olarak kendimim buldum ve basılı grafikleri keşfettim. İlk sergilerim 2019 ve 2020 yıllarında Romanya'nın Bükreş kentinde gerşeklesti.



Gazeteci: Baskı grafiği sanatının başlangıçı neydi? 

Darya: 2014 yılında Fransa'daki müzeden ayrıldığımda kendimi yaratıcılıkta aradım. Daha sonra kendimi seramik sanatında denemeye başladım. Grafik ve çizimlere yakın olduğumu hissettim ve anladım. Bunun, pek çok güçlü sanatçının ve eşsiz bir yaratıcı ortamın bulunduğu Kiev'deki hayatımdan etkilendiğimi düşünüyorum. Olağanüstü yetenekli iki çağdaş grafik sanatçısı Anna Hodkova ve Kristina Yaroş ile tanıştım. Atölyelerinde farklı baskıresim tekniklerini inceleyip öğrendiğim için çok şanslıydım. Şimdiye kadar öğrenimiie devam ediyorum.

 

Gazeteci: Yaratıcı işinizin özelliğinden bahsedebilir misiniz?

Darya: Ben oyma makinesi ile çalışıyorum. Bu etkileyici bir iştir. Sevgili bir işim olduğu için "Benim Gemim" diye adlandırdım. Çünkü makinede baskı yapmak için döndürülmesi gerekiyor. Her iş için bunu beş kez yapıyorum. Farklı yöntemler ile çalışıyorum, ayrıca kuru iğne baskı, karton baskı, kollagrafi, monotip. Burada ayrıca makine olmadan elle yapılmış eserler de sergileniyor. Mesela benim linogravurlarım. Çalışmalarımda metal, plastik, karton kullanıyorum. Baskıresim dünyasında gelenekselden deneysele ve yeniye kadar pek çok malzeme ve farklı teknik yöntemleri vardır.

Gazeteci:Peki Kazakistana neden taşındınız? Bildiğimiz kadariyle 2020’da geldiniz? Buraya gelmenizin özel bi nedeni var mı?

Darya: Evet 2020 yılındaydı. Buraya ailemle şirketimizi kurmak fırsatlar nedeniyle geldim ve bu kesinlikle tesadüf değildi. Kazakistan'ı keşfetmek bizim için çok ilginçti.

Gazeteci: Kazak bozkırlarından yeni yaratıcı ilhamlar aldınız mı?

Darya: Kazakistan'a gelmeden önce hiç Orta Asya'ya gelmemiştim ve burada önümde pek çok şeyin kapısı açıldı. Kazakistan halkının özgürlüğe, açıklığa ve nezakete olan sevgisi beni çoktan etkiledi. Kazak göçebe kültürü, olağanüstü derecede zengin ve eşsiz kültürü o kadar şaşırtıcıydı. Elbette Kazak bozkırını kendime keşfettim. Tarla-deniz veya dağlar gibi özel bir unsur. Bir özgürlük ruhu, uzay var. Her zaman farklıdır ve her zaman şaşırtıcıdır. Kazakistan'da trenle çok seyahat ettim, ailem ve ben bozkır boyunca kuzeye ve doğuya gittik. Balkaş Gölü üzerinden Almatı şehrini birkaç kez ziyaret ettim ve Merke dağların da gördüm. Bütün bunları çalışmamda o kadar göstermek istedim. Ama sadece gözüm önün’deki görüntülile değil, manevi derinliğinden ve muhteşem bir nefesle aktarmak istedim. Bu yüzden Kazak bozkırının tarihini tanımam gerektiğini anlamaya başladım.

Son dönemlerin tarihini incelediğinizde bazı acılı olaylarla karşılaşacayız. Kazak bozkırlarını Rus İmparatorluğu tarafından sömürgeleştirilmesi, ayaklanmalar, iç savaş, kolektifleştirme, kıtlık, Kazakların sınır dışı edilmesi ve diğer halkların zorla Kazakistan'a yerleştirilmesi, kamplar, savaşlar, tüm bunlar ruhunuzu acıtıyor. Artık geçmişteki "yara" yazıldığına ve Sovyet dönemi suçlarının yüzeyinin ortaya çıktığına inanıyorum. En önemlisi, Kazakların kendi tarihlerini öğrenmesi ve incelemesi beni mutlu ediyor ve artık Kazak kültürü ve dili yeniden gelişmeye başladı.

Gazeteci: Kazakistanın gerçek tarihi gösteren hangi kitapları okudunuz?

Darya: Kırgız yazarı Cengiz Aytmatov'u seviyorum, o benim için en büyük hümanisttir. Küçüklüğümden beri onun kitapların okumaya başladım. Sovyetler Birliği’ni eleştirirken, hikayesini Boranlı adlı bir köyde şekillendiren “Gün Olur Asra Bedel” adlı romanı Cengiz Aytmatov’un gözlem ve deneyimlerinden beslenen dikkat çekici bir eserdir. Bugün hala geçerli olan birçok konuyu ele alıyor: devlet şiddeti ve savaş, insan onuru ve kötülük, (tüm yönleriyle) sevgi, insan doğası ve onun ilişkisi, miras ve ilerleme. Aytmatov'un babası gençken zulümlük kurbanı oldu ve vurularak öldürüldü. Cengiz tüm hayatını babasının mezarını arayarak geçirdi. Bu kitapta Sovyet rejiminin baskıları altında yaşanan olaylar ele alınyor.

Daha sonra Astana'nın harika Senu kitap kulübüyle yaptığım toplantı sayesinde yazar Talasbek Asemkulov'un Zira Nauryzbai tarafından çevrilen "Tus" romanını okudum. Romanda Kazakların Bozkır hayatı ve doğayla bağlantılı özel bir düşünce tarzını anladım. Bu yaşam tarzinin güzelliğini hissetmeye başladım. Ayrıca, ister komşu ister çocuk olsun, Kazak toplumunun tüm üyelerine karşı gösterilen büyük saygılı ilişkiden çok etkilendim. Usta ve bestecinin (kuyşi) kutsal sanat geleneği hakkında çok şey öğrendim. "Tus" aynı zamanda 20. yüzyılın acılı olaylarını da anlatıyor. Örneğin sürgün dönemi, açlık, savaş nedeniyle bestecinin (kuyşi) bütün nesilleri nasıl kaybolduğunu anlatıyor. Bu otobiyografik kitapta Asemkulov’un Dedesi (gerçek hayatta Junisbay Istambaev) savaştan ve Sovyet kamplarından sonra köyüne döndüğü ve ona dombırayı çalmayı öğretmek için torunu kızından henüz bebekken aldığı anlar anlatıyor.

Dombra ve kobyzın güzelliği ve büyülü güçü olan kazak müziğini gerçekten çok sevdim. Serginin açılış sırasında gururumuz muhteşem müzisen Rauşan Orazbay tarafından kobyz seslendirildi ve güzel vokalist Asem Yesenova, Şakir Abenov'un "Daua" şarkısını seslendirdi.

Gazeteci: Eserlerinizde ХХ asırdaki sürgün konumunun gerçeyini görebiliriz. İlk serginizde “Kamış hastalığı” adlı çalışmanızdan ayrı ayrı bahsetmiştiniz. Bu ne kadar özel bir çalışma?

Darya: Evet bu konu birçok çalışmamın alt metni olmuştur. "Kamış hastalığı" ilklerden biriydi. Bozkır manzarasında büyüyen kamış eserde insan kaderinin bir imgesi haline geldi. Eğer kırık çizgilere dikkatlı bakarsanız orada kırılanları, yalnız kalanları, birbirine yaslananları görebilirsiniz.

Kamiş ile yapılan yöntem diğer eserlerimde de var. «Hatıralar» «Kamış fışıltısı», "Yalnızlık","Snoplar" ve "Saman üzüntü". Bu çalışmalarımda kadınların bu korkunç dönemdeki kaderini düşündüm. Eşlerini kaybeden ya da mazarını arayan, çocuklarını, gençliğini, annelik sevincini kaybeden kadınlar, kamplarda, özel yerleşim yerlerinde, kollektif çiftliklerde çalışmaya maruz kalanlar açlığın acısını çektiler.

Kamp kışlaları kamışla ısıtılıyordu. Öğretmenler ve müzisyenler bu kışlanın üzerine inşa edildiği tuğlaları yapmak için kamışları karıştırıp kil yoğuruyorlardı. Çok zor bir işti. Bugün şehirde göremediğimiz bu tuğlaların sergide yer alması benim için çok önemliydi. Onları Güney Shu şehrinden trenle almayı başardım.

20. yüzyılın baskıli sürgünler ve üzüntülü olaylar benim ailemi de etkiledi. Büyük Dedem 1938'de 37 yaşındayken vuruldu. Büyükannem Akmola kampında olması gerekiyordu. (ALJİR – sürülenlerinkadınlarının Akmola kampı. Kazakistan'ın başkentine 40 kilometre uzaklıkta bulunan) O halkdüşmanının karısı olarak yakalandı. Üç yaşındaki çocuğu, benim büyükannem yetimhanede kalması gerekiyordu. Ama onları erken uyardığı için kaçtılar. Anlattığım kadarıyla kaçaklar bu şekilde Bryansk bölgesinden Uralla gitmişler.

Bazı çalışmalarım kolektifleştirme konusuna ilgili. Kollektifleştirme yıllarında göçebe halkların yaşamının temelini oluşturan en değerli şey hayvancılıği kazakların ellerinden aldılar. Birçoğu kendilerini, akrabalarını ve hayvanlarını kurtarmak için Kazakistan bozkırlarından kaçmaya çalıştı ve çoğu zaman yolda öldü. Bu "Dedemin topozı" adlı çalışmamın bir anlamıdır.

Benim nakışlı çalışmalarımdaki develer sadece bozkırda yaşayabilirler. Aslında bu benim değil, Aytmatov'un develeri, “Gün Olur Asra Bedel” kitabında o kadar güzeller ki, onları o kadar ilginç bir şekilde anlatıyor ki, onları anlattığı kadarıyla çizemedim.

Artık öğrencilere galeride geziler yapıp çalışmalarımı anlatıyorum. Burada modern baskı resim malzemeleri, teknikleri ve en sevdiğim makine hakkında daha fazla konuşabileceğim bir ustalık sınıfı düzenlemeyi planlıyorum.

Dünya gerçeyini göstermeye çalışan Darya Şvaleva'nın eşsiz eserlerini Astana, Haydar Aliyev Caddesi 10/1 "Sal Seri" galerisinde görüp tanışainiz. İşte burası ciddi bir tarih.

25 Mart, 2024
317
Bu makaleyi paylaşın: